İnsanoğlunun kendi zekâsı üzerine kazandığı düşünce bilinç dışı yapılan gözlemlerin, felsefi teorilerin, ilimlerin gelişiminin, çevrenin değişimlerinin üstlendiği görevler uzun bir tarih sürecine dayanmaktadır. Zekâ kavramını tanımladığımız zaman tam bir tanım yapmış sayılmayız. Oldukça çeşitli tanımlamalara sahip olan zekâ kavramı, net bir anlama sahip olmadığından dolayı tanımı kişiden kişiye göre değişiklik gösterebilmektedir. Zekâ iletişim, etkileşim ve eğitim konularında kullanıldığı noktada doğrulanıp tanımlanmaktadır.
Çoklu zekâ teorisini tanıtan Howard Gardner, zekâyı kendi kültürel değeri olan ürünler üretme yeteneği, gerçek hayatta karşılaşılan sorunlara etkili ve etkili çözümler sağlama ve neyin çözülmesi gerektiğini keşfetme yeteneği olarak tanımlamıştır. Günümüzde araştırmacılar, IQ testi ile ölçülen zekânın, çevresel faktörler, eğitim ve bireyin yeteneğinden bağımsız olarak belirli bir sayıya indirgenemeyeceğini belirtmiştir. Zekânın yalnızca sayısal ve sözel alanları dikkate alınarak yapılan IQ testleri güvenilirliğini yitirmiştir. Asıl amaç bireylerin hangi alanlarının geliştirildiğini belirlemek, bu alanı desteklemek, başkalarınında geliştirilebileceğini bilmek ve eğitimi buna göre düzenlemek önemlidir. Zekâ ölçülebilir bir gösterge değil, değerlendirilebilecek bir olgudur.
Türk dil kurumu zekâ kelimesini, “zekânın sözlük anlamı ise; insanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı, anlak, dirayet, zeyreklik, feraset” olarak tanımlamaktadır. Wechlser’e göre zekâ kavramı, bilgi edinme ve biriken bilgileri zorluklarla karşılaşırken aktif olarak kullanma yeteneğini ifade eder.
Geleneksel zekâ anlayışı istikrarlı, değiştirilemeyen, tekil, hakiki yaşamdan soyutlanarak ölçülmektedir. Yeni ve geliştirilebilir zekâ anlayışında kişinin kalıtımsal olarak getirdiği zekâ geliştirilebilir, birden çok ve farklı yollarla gün yüzüne çıkmaktadır. Bu bağlamda bireylerin geleneksel ve günümüz zekâ anlayışı karşılaştırmalı olarak verilmiştir.
Geleneksel Zekâ Anlayışı | Yeni Zekâ Anlayışı |
Zekâ, istikrarlı ve dolayısıyla değiştirilemeyen doğal bir türdür.Zekâ niceliksel olarak ölçülebilir ve tek bir sayıya indirgenebilir.Zekâ tektir.Zekâ hakiki yaşamdan soyutlanarak (belirli zekâ testleri ile) ölçülür.Zekâ, öğrencileri belirli düzeylere göre kategorize etmek ve onların ilerideki başarılarını kestirmek etmek için kullanılır. | Bir kişinin kalıtımsal olarak beraberinde getirdiği zekâ kabiliyeti iyileştirilebilir, geliştirilebilir ve değiştirilebilir.Zekâyı herhangi bir performans, ürün veya problem çözme yeteneği ile göstermek mümkün olmadığından, dijital olarak hesaplanamaz.Zekâ birden çoktur ve farklı yollarla sergilenebilir.Zekâ temel yaşam durumlarından farklı algılanamaz.Zekâ, öğrencilerin kullanabileceği gizli yetenekleri veya doğal olarak açıklayamadıkları yetenekleri anlamak ve görevleri tamamlamak için kullanabilecekleri farklı yöntemleri araştırmak için kullanılır. |
Bilim adamlarının uzun araştırmaları neticesinde zekâ kavramını bilişsel becerilere dayandırmıştır. Elde ettikleri bulguları tahlil ederek, zekâ kavramının kişinin çevreye uyumu ve çevresindeki bireylerle ilişkisini de dâhil etmişledir. İnsan zekâsının içeriği ve mekanizması gibi bilişsel süreçler ile beraber duygusal süreçleri de kapsar. Zekâ kültür farklılıklarından etkilenmektedir. Zekâ ruh bilimine göre, soyutlama, davranış değiştirme, yeni davranışlar kazanma ve yetenek geliştirmelerin sonucudur. Zekâ tanımlarının geneline bakıldığında, zeki bireyler için; öğrendiklerini değerlendirebilen, yeni birtakım durumlara farklı çözümler geliştirebilen kişidir, denilmektedir.
Zekâ, tamamen kalıtsal olarak bize anne ve babamızdan geçen bir özellik olarak kabul edilmesi doğru değildir. Zekânın gelişiminde bulunduğumuz çevrenin ve ortamın etkisi kuvvetlidir. Çoğu birey bir takım zekâsal işlevlerini sonradan kazanmaktadır.
Hangi alanla ilgilendiğine bakılmaksızın, hangi genetik özelliklere sahip olduğu, hangi kültürde yaşadığı, bireysel dil zekâsı diğerlerinden daha belirgindir. Dilsel zekâ, her durumda ve her koşulda en çok kullanılan zekâ türüdür. Dil temel olarak bir ses sistemidir. Temel amacı bilgi iletmektir. Sistemi iyi anlayabilme ve bilgiyi doğru ve etkili bir şekilde iletişim kurabilme becerisi dil zekâsı alanıdır. Dil zekâsı olan bir kişinin temel özellikleri, güçlü yazma yeteneği, hikâye anlatma ve okuma, iyi bir kelime hafızasına sahiplerdir.
Kişiler başkalarıyla etkili iletişim kurma, başkalarını anlama ve davranışları açıklama becerisine sahiptirler. Dili kullanmanın hem sözlü ve yazılı olarak yeterli biçimde kullanma yeteneğidir. Bu insanlar konuşmacılar, politikacılar, şairler, oyun yazarları, editörler ve diğer endüstriler içinde, yeteneklerini gösterebilmektedirler. Kendisi dışındaki bireyleri farkedebilme, insan ilişkileirini aktif bir şekilde sürdürebilme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Kişilerarası zekâ, bireyleri gözlemleyebilmek, uyumlu bir şekilde çalışabilmek ve diğerlerini ikna edebilmek için çeşitli kişiliklerden insanlarla iletişim kurmak için sözel ve fiziksel zekâ dilini etkili bir şekilde kullanabilmektedir.
Grup içindeki işbirliğine dayalı çalışma, insanların duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını sözlü ve sözsüz olarak iletişim kurma, anlama, paylaşma, ifade etme, açıklama ve ikna etme yeteneğidir. Bireyin kendi zihinsel durumunu, duygularını, sezgilerini ve niyetlerini, bu durumlarla bir grup olarak nasıl çalışacağını ve sorunları çözdüğünü görmektedir.Başarılı satıcıların, politikacıların, öğretim görevlilerinin bu tür bir bilgeliğe sahip olduğu söylenebilir.
Sosyal Zekâ Alanının İpuçları: Kendi dışındaki bireylerin duygularına karşı hassastır. Konuşmalarıyla etkiler. Grup çalışmalarında, kusursuz ve özel sonuç çıkarabilir. Çeşitli kültürler, çeşitli hayat tarzları konusuna ilgilidir. Toplumsal ve siyasal sorunlara meraklıdır. Şaka yetenekleri gelişmiştir. Tavırlarının neticelerini değerlendirebilir. Kabul edici ve hoşgörülüdür. Çeşitli mekânlara kolayca uyum sağlar. Liderlik niteliği taşır.
Zihnin ve bedenin başarılı bir fiziksel performansla birleşmesiyle belirli bir hedefe yönelik eylemlerini göz önüne serme yeteneği olarak tanımlanmaktadır. Vücudu tek parça olarak makul ve yararlı kullanmaktadır. Bu zekânı niteliği, bedenin farklı şekillerde hem anlatmak hem de bir hedefe varmak için becerikliliğin kullanabilmesidir. Bu zekâ özelliği, bireylerin parmaklarını, ellerini kullanmasını ve tüm vücudun kullanıldığı egzersizleri yapmasını gerektiren ince hareketlerle nesneler çizme yeteneğinde yatmaktadır.
Genel olarak vücudun fonksiyonel veya ifade amacıyla kullanılması becerisi, nesnelerin yönlendirmesi becerisiyle birlikte kullanılmaktadır. Vücudun kullanımı bir zekâ türü olarak tanımlamak ilk duyulduğunda şaşırtıcı olabilmektedir. Son yıllarda kültürel geleneğimizle bir açıdan zihin yürütme eylemi arasında, diğer açıdan da doğamızın açıkça bedensel eylemleri arasında bir uyuşmazlık söz konusu olabilmektedir. Zihinsel ve fiziksel arasındaki bu uyuşmazlık da, sıklıkla vücudumuzla yaptığımız işlerin lisan, mantık ve diğer soyut sembol sistemlerini kullanarak yürüttüğümüz problem çözme temelindeki etkilerden daha az ayrıcalıklı ve daha az kişisel olduğu düşüncesiyle birleştirilmektedir.
Son dönemlerde psikologların vücudun kullanılması ve diğer bilişsel kuvvetlerin doğrudan bağlantısı olduğunu hatırlaması da dikkate çekmektedir. Vücudu ustalıkla kullanmanın nöropsikolojik dayanağı kadar zihinsel kuvvetlerin kullanımına da gözle görülür bir eğilim söz konusu olarak değerlendirilmektedir.
Fiziksel beceri gerektiren işlerin gelişmesinde önem taşımaktadır. Sporla uğraşan bireylerde bu zekâ çeşidi belirgin olarak gözükmektedir. Bu zekâ türünün yüksek olduğu bireylerde, sportif hareketleri ve bedensel kuvvet gerektiren oyunları basitmiş gibi uygulayabilmektedirler. Bu kişiler koordinasyon becerileri, denge, sürat ve esneklik dikkat çekmektedir. Bu bireylerin karşılaştıkları sorunları çözerken ve ürün oluştururken düşüncelerini veya duygularını ifade etme, bedenlerini veya kaslarını kullanma yeteneğidir. Bale dansçıları, sporcular ve heykeltıraşlar ve bu tarz alanlarla ilgili olan insanlar, tüm spor performans sanatçıları bu zekâya sahip insanlar olarak tanımlanmaktadır.
Bedensel Zekâ Alanının İpuçları: Sağlıklı yaşama dair bedenlerine ilgi gösterirler. Gördükleri cisimlere temas ederek incelerler. Koşma, zıplama, atlama, tırmana gibi eylemleri yapmaya ilgilidirler. Bedensel güç gereken etkinliklerde başarılıdırlar. Rol yapma, atletizim, dans gibi alanlarda yeteneklidirler. Bulundukları çevreye yönelik duyarlı davranışlar sergilerler.
İç zekâ, hemen anlayabileceğimiz gibi, bir insanın iç dünyasına yönelik zekâsıdır. Temel olarak, insanlar kendilerini tanıyan ve kendilerini ifade etme konusunda güçlü kişilerdir. Çok az insan kendi ihtiyaçlarının, isteklerinin, arzularının, zayıflıklarının ve güçlü yanlarının farkındadır. Çevresel faktörler, sosyal baskı veya öz kontrol mekanizmaları, nesnel bir bakış açısı eksikliği gibi koşullar, birçok insanın benlik anlayışında olumsuz sonuçlanır. Güçlü iç zekâya sahip insanların ihtiyaçlarının, arzularının, güçlü ve zayıf yanlarının farkındadır. Başarısızlıklarından sonuçlar çıkarır ve hayatını istediği gibi nasıl yönlendireceğini bilmektedir. Gelişmiş zekâlı insanlar kendi özelliklerini iyi tanımaktadır.
Mantık – matematiksel zekâ sadece dört işlem değildir, yani problem çözme ve matematik dersinde başarı olmakla sınırlı değildir. Kişinin matematik dersinin iyi olması, böyle bir zekâya sahip bir kişinin doğal sonucudur. Bu zekâ türü, sayıların, olay ilişkilerinin, bağlantıların, sistematiği, analiz kapasitesinin ve neden-sonuç ilişkilerinin kullanımını kapsamaktadır. Bu zekâya sahip bir kişi, hem somut dünyayı hem de soyut dünyayı algılama yeteneğine sahiptir. Özetle, mantıksal-matematiksel zekâ sistematik düşünme yeteneğidir. Bu zekânın özellikleri, mantık kurmak, somut veya soyut bir sınıflandırma yapma, zihinden matematiksel işlemler yapabilir, sayısal bulmacalar ve satranç gibi oyunlar dikkat çekmektedir.
Görsel ve uzamsal zekâ, gözlerimizle algıladığımız şeyin bir uzantısıdır. Bireyler çocukluklarından başlayıp gördükleri her şeye anlam yüklemektedir. Gördüklerimize ve aklımızda algıladıkları yere atfettiğimiz anlamların detayları, görsel-mekânsal zekâ alanının seviyesine bağlı olarak değişmektedir. Görsel-uzamsal zekâ alanında geliştirilen insanlar özelliklerinde, sanatsal yönlerinde güçlüdür, akranlarına göre resim çizebilme yeteneği gelişmiştir, hayal gücünü geliştirebilir ve çeşitli resmi kombinasyonlar oluşturabilmektedir.
Kimi insanlar diğerlerinden farklı olarak, doğayla daha içli dışlılardır. İçli dışlı olmakla kastedilen, kırsal alanda yaşamak ya da tarımla uğraşmak değildir. Burada kastedilen doğadan zevk almak, kendi kötü hissettiğinde doğaya kaçma isteği duymak, doğal olaylarla, bitkilere ve hayvanlara ilgi duymak gibi şeylerdir.
Doğa zekâsı, her çeşit doğal olay ve olgu üzerine fikir üretmeyi, hissetmeyi ve harekete geçmeyi içermektedir. Doğanın içinde bulunan canlıları araştırma isteği bu zekânın en belirgin özelliğidir. Bu tür zekâya sahip olan bireyler doğal tabiat kaynaklarına ve çevre kirliliğine dikkat ederler ve bu becerilerini üretken şekilde kullanmaktadırlar. Bu bireyler avcı, ziraatçı, biyolog, veteriner gibi bu zekâları gelişmiş olan kişiler olarak tanımlanmaktadır. Doğadaki bütün canlıları tanıma, inceleme ve canlıların var oluşları üzerinde fikir sahibi olma, doğayı tanımlama, anlamlandırma ve bu kapsamda yaratıcılıklarını geliştirme yeteneğine sahip olmaktadır. Doğacı zekâsı normal bireylerin zekâlarından daha yüksek düzeyde olan bireyler sağlam bir çevre oluşturma bilincine sahip olmaktadırlar. Bu kişiler doğal kaynaklara, doğada yaşayan canlılara, karşı hassas ve ilgili olmaktadır. Doğa bireylerin doğal bilgi edinme ortamıdır. Kişiler bu tür ortamlarda bilgi ve becerilerini en iyi şekilde kullanarak geliştirebilmektedir.
Doğa, bütünsel bir yapıyla donatılmış, birbiriyle iç içe geçmiş olan birden çok niteliği içerisinde barındırmaktadır. Doğacı zekânın önemi, ufak yaşlardan başlayarak verilen eğitimlerle kazandırılabilmektedir.
Bir birey doğduğunda ve hatta doğmadan önce bile, ses ve ritimlerle etrafında neler olduğunu algılamaktadır. Doğal olarak, ilk olarak uyarılmaya başlayan alan beynimizin müzikal-ritmik zekâ alanıdır. Bir kişi önce belirli bir seviyenin üzerindeki sesleri algılamaya ve cevaplamaya başlar, sonra yavaş yavaş tüm seslere tepki vermektedir. Her ses veya müzik, farklı şekillerde bile olsa herkesi etkiler. Tüm bu niteliklere diğer bireylerden fazlasıyla sahip ve hassas olan insanların müzik-ritmik zekâsı yüksektir. Bu tür insanlarda bulunan diğer özelliklerden olan müzik, kişilerin hayatlarında önemli bir yere sahiptir. Konuşurken bile şarkı söylüyormuş, ders çalışırken veya konsantre olurken müzik dinliyor gibi sıradan işler yaparken ritmi tutmaktadırlar.
Yaratıcı zekâ, daha önce rastlamadığımız olay ve sorun karşısında kişiye özgün çözüm türleri üretebilme kabiliyetidir. Kaliteli fikirler üretebilme becerisidir. Fikirleri üretebilen fakat fikirlerin uygulaması aşamasında tam bir başarıya ulaşılamayan zekâ türüdür. Yaratıcı zekâ görüşü, aklı ve icat zekâsı olarak tanılamakta ve her türlü değişiklik ile yaratıcılığın esasını oluşturmaktadır. Yaratıcı zekâyı detaylandırmanın başlıca yolu, devamlı biçimde sanatsal eylemlerde bulunulmaktır.
Pratik zekâya sahip bireyler yeteneklerini gerçek hayatta karşılarına çıkabilecek durumlar karşısında kullanabilme becerisine sahiptirler. İşimize yararı olan problemleri çözme düzeyinde analitik ve yaratıcılık becerilerini hayata geçirebilmek için gerekli olan türdür. Sternberg’e göre mesleki hayatta pratik beceri kadar zekâ seviyesinde belirleyicidir. Fakat düşük seviyeli zekâya sahip kişilerin pratik becerisi ne kadar iyi olursa olsun yüksek seviyeli çalışmalarda başarılı olamaya bilmektedir.
Soyut zekâ; sözel, sayısal ve kavramsal anlama kabiliyetidir. Mekanik zekâ; araç gereç ve mekanik aletlerden anlama kabiliyetidir. Toplumsal zekâ, kişiler arası iyi etkileşim ve ilişkiler oluşturabilme kabiliyetidir.
Sembollerden yararlanarak düşünme kabiliyetidir. Çocukluk çağlarında kendini pek fazla belli etmeyen bu zekâ türü, kendini fazlasıyla 12 yaş ve sonrasında belli eder. Somut olarak var olmayan fakat var olanlar arasındaki bağlantılardan genelleme yapma ile zihinde soyutlama ile ortaya çıkan, somut olarak var olmayan pi sayısı, türev, limit, sayılar ve sembollerle ilgilenir. Matematiksel kavramlarını kullanarak bağlantılar kurmak soyut zekânın yaptığı bir işlevdir. Şairler, yazarlar ve besteciler ağırlıklı olarak soyut zekâyı kullanır.
Mekanik aletler ile araç, gereç yapımı ve bu aletlerin kullanımında kendini belli eder. Çocukluk çağlarında kendini belli etmeye başlayan bu zekâ türü, bozulan, kırılan bir materyali tamir ederken; puzzle, yap – boz ve türevleri materyallerle ilgilenirken kullanılır. Bu zekâ türü genellikle mimar, mühendis, tamir ustası ve bu alandan uzman olan işçilerde bulunabilir.
Zekâ Testleri ve Psikoloji
Çoklu zekâ kuramı ilk ortaya çıktığında tıpkı mürekkep lekesi testi gibiydi. Çoklu zekâ değişik kültürlerde nasıl kullanıldığıyla ilgili, Çin örneğinde insanlar çoklu zekâ kuramındaki 8 zekâ alanında da yetişmesi gerektiğini düşünmekteydi.
Beyin araştırmalarına ve nöro-psikolojiye dayanarak geliştiren çoklu zekâ teorisini Gardner, bu teoriye göre zekâ evrensel ve geliştirilebilir olduğunu belirtmiştir. Bireylerin, kalıtımıyla birlikte sahip oldukları bir zekâ türü mevcut, fakat daha öncelerde belirtilen kuramlardan farklı olarak ortaya çıkmıştır. Çoklu zekâ teorisi, zekânın evrensel, geliştirilebilir, değişken ve öğrenilebilir olmasını destekleyen bir teoridir. Bireylerin zekâ türlerinden hangilerinin ne boyutta geliştiğini saptayıp, gelişmiş alanın desteklenmesi, geriye kalan zekâ türlerinin de eğitim yoluyla geliştirilebileceğini savunmaktadır. Her ne kadar çoklu zekâ teorisi eğitimde radikal bir fikir olsa da, bu fikre dayanarak, eğitimin çeşitlendirilmesi ve kişiselleştirilmesinin yanı sıra uygun önlemler ve eğitim yöntemleri geliştirilmektedir.
1980lerin başlarında ABD’ de de henüz tamamlanmamış eğitimde köklü değişimin başarı sağlamayacağını, değişse bile günümüzün ihtiyaçlarını ve toplumun beklentilerine karşılık gelmeyeceğini düşünen Howard Gardner ve arkadaşları, sorunu çözecek tek yolun birey merkezli eğitimle gerçekleşeceğini ve hedefleri doğrultusunda kuramlar üretmekle başarılı olacaklarını düşünmektedir.
Bireysel merkezli eğitim için iki önemli başlangıç noktası vardır. Bunlardan ilki; herkesin zihinsel yapısı farklı olduğu için, eğitim sisteminin bu farklılıklara cevap verecek şekilde kurulması gerektiğine inanılmaktadır. Bu bağlamda, bireyin zekâ profilini dikkate alan ve bireyin eğitim başarısını en üst düzeye çıkaracak bir modele ihtiyaç vardır.
Çoklu zekâ kuramına göre, Gardner’ın sonradan eklediği Doğacı zekâ da dâhil olmak üzere sekiz zekâ alanı vardır.
Ebeveynlerin, test uygulamaları ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmamalarından kaynaklı, alanında uzman olmayan, gerekli eğitimleri almamış, test bilgisi yetersiz kişilere yönelen ebeveynler yetkin olmayan kişilerce yapılan test uygulamaları sonucunda ortaya çıkan yanlış değerlendirmelerle çocuklarına gereğinden fazla sorumluluk yükleyerek beklenti içerisine girebilmektedir. Bu durum psiko-sosyal gelişim dönemindeki çocukların kendine olan güvenlerinin zedelenmesine, kendi içlerine kapanmasına ve bunlara bağlı psikolojik sorunlar, negatif tepkiler ve davranışlar geliştirmesine sebebiyet verebilir.
Bu nedenle zekâ testleri, psikoloji, psikolojik danışma ve rehberlik, psikolojik hizmetler mezunu olan kişiler tarafından yapılmalıdır. Bu testleri uygulamak için gerekli eğitimlere katılarak alınabilen uygulayıcı sertifikasına sahip olan kişilerce uygulanmaktadır.
Çeşitli amaçlarla kullanılabilen zekâ testleri; bize bir çocuğun hangi alanlara yönelik daha az gelişim gösterdiğini hani alanlara yönelikse fazla gelişim gösterdiğini saptama yardımcı olurken aynı zamanda zekâdaki gelişimsel geriliğin (zekâ geriliği) ya da zekâdaki üstün gelişimselliğin (üstün zekâ) ortaya çıkarılmasında kullanılır. Bunun yanı sıra görme, işitme, duyma, nörolojik ve psikolojik problemlerin varlığına yönelik tespitlerde de kullanılabilir.
Kişilerin zekâ düzeyi ile ilgili güvenilir bir fikri sahip olmanın yolu kişinin, çözümü zihin kullanımını gerektiren zorlu işlemlerle karşı karşıya kalması ve yapılanları nesnel bir biçimde tespit edilmesidir. Bu tespiti yapan uygulayıcıların ilgili testin eğitimine sahip olmaları ve yeterli deneyimlerinin olması önemlidir.
Çocuklarına test yaptırmak isteyen ebeveynler Rehberlik ve Araştırma Merkezlerinde, devlet hastanelerinin ilgili bölümlerinde, çocuk ve ergen psikiyatri servislerinde, psikoloji ve psikoterapi kliniklerinde ve zekâ testi uygulama ve özel eğitim merkezlerinde ilgili testleri yaptırabilirler.
Ülkemizde uygulaması yapılan kullanımda olan pek çok test vardır.
0-6 Yaş grubu için uygulanan testlerden;
02-16 yaş grubu için kullanılan Stanfrod Binet Zekâ Testi uygulanmaktadır.
05-17 Yaş grubu için uygulanan zekâ testlerinden;
Önerilen Yazı: Ankara Wisc-R Zeka Testi Uygulama Merkezi
Zekâ Geliştiren Oyunlar
Toplumda, ebeveynler çocuklarına imkânları sınırlarında, sundukları eğitim süreci boyunca bütün ilgi, alaka ve dikkatlerini çocuklarının başarı, yetenek ve ilgi duydukları alanlara yöneltmektedir. Ebeveynler, çocukların tutum, davranış, deneyim ve öğrenme tarzlarından etkilenerek bu süreçteki davranış, değişim ve gelişimlerinden gururlanmaktadır. Fakat son zamanlarda giderek yaygınlaşan “Çocuğum üstün zekâlı mı? Zeki mi? Çocuğum niye diğer çocuklar gibi/kadar başarılı değil? Benim çocuğum süper zeki mi?” gibi düşünceler sonucunda ebeveynlerin yaptığı sorgulamalarla yanlış yönlenmeler ortaya çıkmaktadır. Bu kulaktan duyma bilgilerle anlamı ve içeriği değişen zekâ karşısında ebeveynlerin beklenti ve istekleri artmakta tahammülleri özellikle başarı konusunda azalmakta ve çocuklarına karşı tutumları değişmektedir. Bu durum sonucunda hem ebeveynler hem çocukları hayal kırıklıkları yaşamaktadır. Bu durumu göz ardı eden ebeveynler, çocuğunun zekâsına inan ya da çocuğunun zeki olduğunu düşünen aileler zekâ seviyesini kanıtlamak için zekâ testi yaptırma ihtiyacı duyarlar.
Zekâ yalnızca soyut ve akademik alandaki beceriler olarak tanımlanması yeterli değildir. Zekâ, öğrenilen bilgi, beceri ve deneyimleri ileri seviyelere taşımayı, bilişsel kapasiteyi genişletme, yeni yapılanmalar ve üretim ile yeni bilgiler oluşturma, dönüştürme kapasitesidir. Bu nedenledir ki bilgilerin ezberlenmesini değil özümsenmesi önemlidir.
Toplumdaki zeki çocuk anlayışı; derslerinde başarılı, çok çalışan, disiplinli, sessiz sakin, laf söz dinleyen çocuk olarak yapılabilmektedir. Fakat bu tanım oldukça yanlıştır. Klinik testler ve değerlendirmelerden elde edilen bilgiler doğrultusunda derslerle alakası olmayan, hareketli, dağınık, gürültücü çocuğun zekâ değerlendirmesinde de farklılaşan ilgi alanlarına göre üstün performans sergilediği görülmektedir.
Bu sebeple yıllardan beri sadece okul derslerinde gösterilen başarı üstün zekâ ile karıştırılmaktadır. Bu karışıklığın önüne geçmek için Çoklu Zekâ Teorisi ortaya çıkmıştır. Bu teori sayesinde çocuğun bir matematik sınavında çıkan bütün soruları çözmesi yani o çocuğun matematikte yüksek performans göstermesi demek sayısal alanda zeki olduğunu gösterirken, bir başka çocuğun müzik, sanat, spor, kişiler arası ilişkiler kurma ve sosyalleşme gibi alanlarda yüksek performans göstermesi de zeki olduğu göstermektedir.
Psikolog Gizem Altun
Akamca, G. Ö. (2005). Çoklu Zekâ Kuramı Tabanlı Öğretimin Öğrencilerin Fen Başarısı, Tutumları ve Hatırda Tutma Üzerindeki Etkileri. Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi, 28(28), 178-187.
Aktüel Psikoloji. (2019, Mart 10). Aktüel Psikoloji. 2022 tarihinde https://www.aktuelpsikoloji.com: https://www.aktuelpsikoloji.com/cocuk-zeka-testleri-nerede-yapiliyor-11397h.htm adresinden alındı
Altan, M. Z. (1999). Çoklu Zekâ Kuramı. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 17(17), 105-117.
Azar, A. (2006). Lisede Seçilen Alan ve ÖSS Alan Puanları İle Çoklu Zekâ Profilleri Arasındaki İlişki. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi(46), 157-174.
Berkant, H. G., & Ekici, G. (2007). Sınıf Öğretmeni Adaylarının Fen Öğretiminde Öğretmen Öz Yeterlik İnanç Düzeyleri İle Zekâ Türleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 16(1), 113-132.
Canbay, H., & Edizer, Z. Ç. (2012). Behiç Ak’ın Çocuk Kitaplarında Doğacı Zekâ. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 32(1), 83-101.
Çakar, U., & Arbak, Y. (2004). Modern Yaklaşımlar Işığında Değişen Duygu-Zekâ İlişkisi ve Duygusal Zekâ.
Erdoğan, İ. (2004). Eğitimde Değişim Yönetimi. Pegem A Yayıncılık.
Ilgar, M. Z., & Ilgar, S. C. (2018). Sternberg’in Başarılı (Üçlü) Zekâ Kuramı. Electronic Turkish Studies, 13(18).
Karadağ, A. (2006). Okul Öncesinde Çoklu Zeka (Cilt 1). Ankara: Kök Yayıncılık.
Karakurt, B. (2003). Sınıf Yönetiminde Üstün Zekâ ve Yetenekli Öğrencilere Yönelik Öğretmen Tutumu.
Korkmaz, H. (2001). Çoklu Zekâ Kuramı Tabanlı Etkin Öğrenme Yaklaşımının Öğrenci Başarısına ve Tutumuna Etkisi. Eğitim ve Bilim Dergisi, 72.
Köksal, M. S. (2006). Kavram Öğretimi ve Çoklu Zekâ Teorisi. Kastamonu Eğitim Dergisi, 14, 473-480.
Saban, A. (2003). Çoklu Zekâ Teorisi ve Eğitim. Ankara: Nobel Yayınları.
Şen, B. (2018). Meteforlarla Duygusal Zekâ Evde, Okulda İş Yaşamında. Ankara: Nobel Yayınları.
TDK. (2011). Türk Dil Kurumu. Türk Dil Kurumu Web Sitesi: https://sozluk.gov.tr/?kelime=zek%c3%a2 adresinden alındı
Yarapsanlı, B. (2015). Mutlu Yaşam Psikolojik Danışmanlık Merkezi. 2022 tarihinde http://mutluyasampsikoloji.com/:http://mutluyasampsikoloji.com/zeka-testleri-kim-tarafindan-yapilir/ adresinden alındı
Yelkikalan, N. (2006). 21.Yüzyılda Girişimcinin Yeni Özelliği : Duygusal Zekâ. Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, 1(2), 39-51.
Yerli, S. (2009). İlk ve Orta Öğretim Okullarındaki Yöneticilerin Duygusal Zekâ ve Problem Çözme Beceleri Arasındaki İlişki “İstanbul Anadolu Yakası Örneği”. İstanbul: (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü.
Yolcu, S. (2019). İlkokul Öğrencilerinin Duygusal Zekâ Düzeyinin Problem Çözme Becerisi Üzerindeki Etkisinin İncelenmesi. Konya: (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Özel eğitim ortalama bireylerden bazı yönleriyle farklılaşan bireylerin gereksinimlerini karşılamak amacıyla geliştirilmiş ve bireyselleştirilmiş eğitim programlarıdır. Bireylerin özel gereksinimlerine uygun ortamlarda sürdürülen bu destek eğitim programları bireylerin ortalamadan sadece farklı olan özelliklerine değil ortak özelliklerine de odaklanır. Bireylerin istek, yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda özel eğitim öğretmenleri aracılığı ile özel yöntem ve araçlarla eğitim alabilmeleri; akademik beceri gelişimi, iş ve meslek edinebilme haklarını korumayı amaçlamaktadır. Bireylere özel olarak hazırlanmış destek eğitim programları, özel eğitim etkinlikleri, rehabilitasyon çalışmaları sayesinde bireyin topluma ve günlük yaşam aktivitelerine uyum sağlaması, iyi ilişkiler kurabilmesi, bağımsız yaşayabilmesi kolaylaşır. Bireyselleştirilmiş özel eğitimin amacı bu kolaylığı sağlamak ve bireyin yaşam kalitesini artırmaktır.
573 sayılı Özel Eğitim Hakkında KHK’da özel eğitimin ilkeleri şöyle sıralanmıştır:
Özel eğitime çeşitli konularda farklılaşan ve bu farklılaşma yaşam standartlarını olumsuz yönde etkileyen bireyler ihtiyaç duyar. Bireyin topluma uygun davranışlar sergileyememesi, kendisini ifade edememesi, engeli veya bozukluğu sebebiyle okul, iş, aile ve sosyal hayata uyum sağlamakta herkesten daha fazla zorluk yaşaması, gelişimsel olarak zeka seviyesi ve yaşıtları ile karşılaştırıldığında daha geride olması özel eğitime ihtiyaç duyduğunu bize gösterebilecek faktörlerdir.
olan bireyler özel gereksinimli bireylerdir. Bu bireylerin gereksinimlerinin erken yaşta fark edilmesi ve doğru destek eğitim programı ile özel eğitim sınıfları veya özel eğitim kurumlarında eğitim ve öğretiminin sağlanması ortalama bireylerle aradaki farkın minimuma inmesini sağlamaktadır.
Eğer çocuğunuzun gelişiminin yaşıtlarının gerisinde olduğunu düşünüyorsanız, çocuğunuz dikkatini toplamakta çok fazla zorluk yaşıyorsa, yeni şeylerden bile hemen sıkılıp ilgisini kaybediyorsa, konuşurken sizinle göz teması kuramıyorsa, sohbet ettiğiniz sıralarda konudan uzaklaşıp başka şeyler anlatmaya başlıyorsa, kendisini ifade etmekte zorlanıyorsa, çok sık yalan söylüyor ya da çok kolay agresifleşiyorsa çocuğunuzun özel eğitim gerektiren bir çocuk olduğundan şüphelenebilirsiniz. Tabi ki de bu tür belirtiler her zaman özel eğitim gereksiniminin kesin kanıtı değildir. Şüphenizi doğrulayabilmek için çocuğunuzu bir özel eğitim merkezine götürüp değerlendirilmesini talep edebilirsiniz. Özel eğitim merkezlerinde çocuğunuza Özgül Öğrenme Güçlüğü Belirtileri Testi (ÖÖG Tarama Testi / Disleksi Tarama Testi) ve WISC-R veya WISC-IV (Wechsler Çocuklar İçin Zeka Testi) testlerini yaptırarak çocuğunuzun gelişim ve ihtiyaçları ile ilgili bilimsel ve somut bilgiler edinebilir ve erken tanı sayesinde çocuğunuza farklı bir yaşam sunma şansı yakalayabilirsiniz.
Özel Eğitim Merkezi özel eğitim gerektiren bireylerin ihtiyaçlarını tespit edip bu doğrultuda bireysel eğitim programları hazırlamak amacıyla kurulmuş; fiziksel şartları bu bireylere uygun olarak hazırlanmış, alanın uzmanlarıyla çalışan merkezlerdir. Özel eğitime ihtiyaç duyduğu düşünülen çocuklara RAM (Rehberlik Araştırma Merkezi)’ da test yapılır ve bu testin sonucunda ihtiyaç duyan çocuklara destek eğitim raporu çıkar. Bu rapora sahip çocukların özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi ücretlerini devlet karşılayarak çocuğun bu eğitim hakkına erişmesini sağlar.
Her bireyin ve her çocuğun özel ihtiyaçları vardır. Özel Eğitim Kurumlarının amacı tam da bu ihtiyaçları karşılamak ve çocuk için dezavantaj olabilecek noktaları tespit edip çocuğu bu dezavantajdan uzaklaştırmaktır. Bu sebeple her bireyin yaşı, zeka seviyesi, gelişim düzeyi ve ihtiyaçları doğrultusunda destek eğitim programı hazırlanır. Hiçbir çocuğa hazırlanan program birbirinin aynısı değildir. Bu programlar çocuğun ihtiyacına göre; türkçe, matematik, dil ve konuşma, dikkat, görsel/sözel algı, sosyal hayata uyum, anlama, yorumlama, psikomotor beceriler (denge sağlama, zıplama, tutma, kavrama, kesme, yapıştırma), el göz koordinasyonu, öz bakım becerileri, günlük yaşam becerileri, iletişim becerileri gibi konuları içerebilir.
1997 yılında çıkan 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 14. maddesinde yer alan “Özel eğitim gerektiren bireylere, her tür ve kademedeki eğitim ortamlarında devam ettiği eğitim programlarının amaçlarını gerçekleştirmek üzere özel eğitim desteği verilir. Bu amaçla bireysel ve grupla eğitim imkânları sağlanır. Herhangi bir eğitim kurumuna devam edecek durumda olmayan zorunlu eğitim çağındaki özel eğitim gerektiren bireylere yetersizlikten etkilenme düzeyine bakılmaksızın temel yaşam becerilerini geliştirme ve öğrenme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik eğitim programları uygulanır.” hükmü doğrultusunda
oluşturulmuş eğitim programlarıdır. Bireyleri hem akademik hem gelişim hem de günlük yaşamda desteklemeyi amaçlamaktadır.
Özetleyecek olursak destek eğitim programlarının temel amaçları; -Bireyin dil ve iletişim, öz bakım, günlük yaşam, bilişsel, sosyal, duygusal, bedensel alanlarda gelişimi desteklemek.
-Bireye temel akademik becerileri kazandırmak.
-Bireyin toplum ile uyumunu, etkileşimini, bütünleşmesini ve bağımsızlaşmasını sağlamak.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen temel destek eğitim programları şu şekildedir:
Çocukların yaş, gelişim ve ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş çeşitli özel eğitim programları bulunmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından düzenlenen bu programlar özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde, özel eğitim meslek okullarında, özel eğitim uygulama okullarında, normal okulların özel eğitim sınıflarında ve normal sınıflarda kaynaştırma öğrencilerine özel olarak uygulanabilmektedir.
Genel eğitim sisteminde ortalama çocuklar için bir eğitim programı hazırlanırken, özel eğitimde durum bunun tam tersidir. Çocuğunuzun özel ihtiyaçlarına göre yoğunlaştırılmış bireysel bir eğitim programı hazırlanır. Bu program kimi çocuklar için ellerini yıkayabilme, kendi yemeğini yiyebilme, kendi kıyafetlerini giyebilme gibi temel becerileri içerirken, kimi çocuklar için dinleyebilme, kendini ifade edebilme, dikkatini toplama süresini artırma gibi bilişsel becerileri, kimi çocuklar için ise türkçe,
matematik gibi akademik becerileri içerebilir. Özel eğitim kurumlarında çocuğunuzun ihtiyaçları yoğun ve bilimsel basamaklarla karşılanır.
Özel eğitim merkezlerinde bireylerin farklı ihtiyaçlarına yönelik uzmanlaşmış öğretmenler, terapistler ve psikologlar çalışır.
Psikologlar çocuğunuzun psikolojik destek, davranış bozuklukları ve sosyal hayata uyumu üzerine çalışır
Çocuk gelişimi ve eğitimcisi, sınıf öğretmenleri ve branş öğretmenleri çocuğunuzun eğitim danışmanlığı, akademik beceri eğitimi, kaba ve ince motor becerileri üzerine çalışır.
Dil ve Konuşma Terapistleri dil kullanım, konuşma ve iletişim bozuklukları, kekemelik üzerine çalışır.
Ergoterapist, fizyoterapist, sosyal hizmet uzmanı, zihinsel engelli sınıf öğretmeni, odyolog ve ihtiyaç durumuna göre belirlenmiş pek çok farklı meslekten uzman özel eğitim merkezlerinde çalışabilir.
Özel eğitim alan çocukların toplumdan dışlanacağı, özel eğitim almış olmasının hayatı boyunca önünde bir engel olacağı yönünde yaygın bir inanış vardır. Halbuki aksine, özel eğitim çocuğunuzun özel ihtiyaçlarının karşılanması, yetersiz olduğu veya yaşıtlarından/zeka seviyesinden geride kalan gelişim alanlarının desteklenmesi sayesinde çocuğunuzun yaşama uyum sağlayabilmesini, ortalama bireylere yakın koşullara sahip olabilmesini sağlamaktadır.
Her çocuk gibi özel eğitim gerektiren çocukların da yetenekli ve başarılı olduğu konular vardır. Çocuklarınızla bireysel olarak çalışan uzmanların bu noktaları fark edip nasıl geliştirilebileceğine odaklanması genel eğitim sistemine göre çok daha mümkündür.
Özel eğitim çocuğunuzun daha sağlıklı bireyler olabilme ve daha güzel yaşamlara sahip olabilme yolunda destek olabilecek bir sistemdir.
Psikolog Gül Nur DEMİRTAŞ
KAYNAKÇA
Salman, U., Özdemir, S., Salman, A.B. & Özdemir, F. (2016). Özel öğrenme güçlüğü “Disleksi”. Istanbul Bilim University Florence Nightingale Journal of Medicine, 2(2):170-176
Zekâ Geriliği Nedir? Son dönemlerde özellikle anne adayları tarafından araştırılan bir konu haline gelmiştir.
Mental Retardasyon(MR) yani zekâ geriliği bireyin yaşıtlarına nazaran geç algılama, hareketlerine yön verememe idrak edememe ve bilişsel anlamda hareket edememe gibi durumlar ile karşılaşılan bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığın önüne geçilebilmesi amacıyla çeşitli tedavi yöntemlerinin kullanılması gerekmektedir. Ancak öncelikle zekâ geriliğinin belirtileri üzerinde durulması elzemdir. Bundan dolayıdır ki, birçok kişi zekâ geriliği ile ilgili araştırma yapmakta ve bilgi edinmeye çalışmaktadır. Sizlerde zekâ geriliğine yönelik olarak araştırma yapıyorsanız, yazımıza kulak verebilirsiniz. Sizlere bu yazımızda Zekâ Geriliği Nedir? Sorusunu cevaplandırmaya çalışacağız.
Zekâ Geriliği Nedir? Sorusuna ilişkin olarak sizlere yukarıda kısaca bilgi vermeye çalıştık. Tam olarak tanımlamasını yapmak gerekirse, zekâ geriliği: Bireyin çeşitli fiziksel ve bilişsel işlevlerinin sınırlılıkları olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca Amerika Zihinsel Engelliler Birliği tarafından yapılan tanımda ise, zekâ geriliği, bireylerin mevcut işlevlerde olan sınırlılıkları olarak tanımlanmıştır. Zekâ geriliği bireyin ortalamanın altında bir uyuma sahip olması ve davranış yetersizliği olarak da adlandırılabilir. Kendi içerisinde birçok çeşide sahip olan zekâ geriliği aynı zamanda bu çeşitler arasında belirli düzeylere göre sınıflandırılmaktadır.
Zekâ geriliğine sahip olan bireylerde bazı belirtiler görülmüştür. Bu belirtilerin kişiler üzerinde yapılan gözlem sonucunda elde edildiğini söyleyebiliriz. Bundan dolayı farklılık göstermeleri mümkündür. Zekâ geriliği belirtileri ve unsurlarını listelemek gerekirse;
Yukarıda açıkladığımız unsurların yanı sıra zekâ geriliği tespiti ve önlenmesinde göz önünde bulundurulan birçok kıstas yer almaktadır. Yapılan testler ve analizler sonucunda bireyin düzeyi belirlenmekte ve buna göre bir tedavi yöntemi uygulanmaktadır. Ayrıca zeka geriliğinin yanı sıra Otizm ile ilgili bilgi almak istiyorsanız https://www.selviozelegitim.com/otizm-nedir-otizm-belirtileri-nelerdir/ yazımızı ziyaret edebilirsiniz.
Zekâ geriliğine sebep olan birçok unsur bulunmaktadır. Bu unsurlar üç ana başlık altında incelenmektedir. Bunlar; doğum öncesi nedenler, doğum sırasındaki nedenler ve doğum sonrasındaki nedenlerdir. Doğum öncesi zekâ geriliği nedenleri arasında en dikkat çekeni ailede zekâ geriliği tanısı olan bir bireyin varlığıdır. Bunun yanı sıra down sendromu gibi kromozomsal bozukluklarında etkili olduğu bilinmektedir. Ayrıca metabolik bozukluklar, toksoplazmosis gibi gebelik faktörleri ve yetersiz beslenme, madde kullanımı ve plasenta sorunları gibi unsurlarda zeka geriliğine neden olabilmektedir. Doğum sırasında zekâ geriliği, erken doğum, düşük doğum kilosu, doğum tramvaları gibi birçok unsurun da zeka geriliğine neden olduğu bilinmektedir. Doğum sonrasındaki zekâ geriliği nedenlere bakıldığında ise, doğum sonrası enfeksiyonlar ve yetersiz beslenmenin zekâ geriliğine neden olduğu unsurlar arasında gösterilmektedir.
Zihinsel gelişimi zayıf olan bireylere yönelik olarak çeşitli tedaviler uygulanmaktadır. Diğerlerinde olduğu gibi zekâ geriliğinde de özel bir tedavi yöntemi yoktur. Ancak çocuğun zihinsel ve fiziksel becerilerini tekrar kazanması ve desteklenmesi adına belirli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar ile birlikte zekâ geriliğine erken müdahale edilir. Çocuğun yaşıtları ile birlikte yeterli düzeyde beceri kazanması ve gelişimini sağlanmalıdır. Bunun yanı sıra Özel Eğitim Kurumları aracılığı ile bireylerin zihinsel ve fiziksel olarak gelişimi desteklenmelidir. Ayrıca psikolojik anlamda bireyin tedavi edilerek sosyal yaşantıya hazır bir hale getirilmesi gerekmektedir. Birlikte değerlendirdiğimizde zekâ geriliği tedavisi tamamen bireye yönelik olarak verilen bir emek olduğunu dile getirebiliriz. Hem psikolojik hem de fizyolojik anlamda sağlanan destekle beraber birey en kısa sürede yaşıtları ile aynı düzeye getirilmesi hedeflenmelidir.
Bebeklerde zekâ geriliği unsurunun tam olarak tespit edilebilmesi mümkün değildir. Anne karnında zekâ geriliğini tespit etmek için buna yönelik olarak herhangi bir tedavi uygulanmamaktadır. Anne karnında bebekler üzerine yapılan test genetik anomali olarak adlandırılan testtir. Bu testin ayrımının iyi bir şekilde yapılması gerekmektedir. Birçok Birey bu testini zekâ geriliğine işaret ettiğine ilişkin olarak yanlış bir bilgiye ve düşünceye sahibidir. Zekâ geriliği özellikle 1-3 yaş aralığında belirginleşmekte ve tespitleri sağlanmaktadır. Tespitin tam bir şekilde yapılmasından sonra birey üzerinde erken tedaviye başlanılması daha olumlu sonuçlar verebilmektedir. Bunun için özellikle uzman bir doktor veya eğitim kurumundan faydalanılması gerekmektedir.
Zekâ geriliği sınıflandırılması belirli düzeylere göre yapılmaktadır. Bu bireyin testlere verdiği tepkiler ve zihinsel gelişiminin yönetimi ile belirlenmektedir. Belirtilen bu düzeylerde; eğitilebilir, öğretilebilir ve çok ağır derecede zihinsel engelliler olarak üç ana kategoride incelenmektedir. Sizler için zekâ geriliğine ilişkin sınıflandırmaları ve açıklamaları listeledik.
Zekâ geriliği IQ derecesi çeşitli faktörler sağlanarak yapılan testler ile de belirlenebilmektedir. Ancak zeka geriliğine yönelik olarak belirlenen düzeylerde yapılan IQ testlerinde bu oranın 70 veya 70’in altında olması gerektiği belirtilmektedir. Bunun yanı sıra çeşitli toplumlarda zekâ geriliğinin %0 ile% 5 oranında olarak verildiğini de görebilmekteyiz. Ayrıca zekâ geriliğinin belirli düzeyleri ile birlikte IQ oranında değişikliğe sebep olduğunu söyleyebiliriz. Bu unsurların tümü değerlendirildiğinde IQ derecesi ile birlikte zekâ geriliği düzeylerinin de ayrıldığını görebilmek mümkündür. Sizler de zekâ geldiğine ilişkin olarak Düşüncelerinizi ve sormak istediklerinizi yorum kısmından bizlere belirtebilirsiniz.
Otizm Nedir? Otizm Belirtileri Nelerdir? Son dönemlerin en çok araştırılan ve en güzide konuları arasında yer almaktadır.
Geçmiş yıllara nazaran günümüzde çeşitlik hastalıkların arttığını ve ön plana çıktığını görebilmekteyiz. Otizm de bu hastalıklar arasında yer almaktadır. Öncelikle bilmenizi isteriz ki, otizm sonradan oluşan bir hastalık değildir. Doğuştan gelen bir değişim bozukluğu olan otizm, ilk aylarda hafif bir yapıdayken daha sonrasında yoğunlaşarak daha belirgin bir hale gelmektedir. Yani daha sonrasından otizm hastalığının ortaya çıkması gibi bir durum söz konusu değildir. Sizlerde otizm ile ilgili olarak daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, yazımıza kulak verebilirsiniz. Sizlere bu yazımızda Otizm Nedir? Otizm Belirtileri Nelerdir? Konusundan bahsedeceğiz.
Otizm Nedir? Sorusunu kısaca cevaplamak gerekirse;Otizm genellikle 0-3 yaş aralığı grubunda görülen ve yaşam sürecinde devam eden bir gelişim bozukluğudur. Bu gelişim bozukluğu sözel ve fiziksel olarak karşımıza çıkmaktadır. Kimi otizm hastaları telaffuzlar da sıkıntı çekerken kimi otizm hastaları ise hareketlerin yavaşlığı ve yerine getirilememesi gibi sıkıntılar çekmektedir.
Otistik birey ile ilgili olarak tek bir tedavinin olmadığını ve çeşitli kaynaklardan yararlanıldığını dile getirebiliriz. Otizm tedavisi çocuğun gelişimine ve gereksinimlerine gören tespit edilmekte ve ayarlanmaktadır. 0 ile 4 yaş arasında yoğun ve etkili eğitim programları ile kişide görülen gelişim bozukluklarının giderilebilmesi ve bireyin sosyal hayata kazandırılabilmesi açısından çalışmalar yapılmaktadır. Aynı zamanda son dönemlerde kök hücre tedavisiyle otizmin önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Bu tedavi sürecinde bireyin psikolojik anlamda desteklenmesi de oldukça önemli bir konudur.
Otizm belirtileri hastalığın yoğunluğu ve gelişim sürecine göre değişiklik göstermektedir. Ancak otizmli çocuklar üzerinde yapılan araştırmalarda edinilen bazı bilgiler derlenmiştir. %75 oranda bu belirtilerin görüldüğü iddia edilmektedir. Fakat otizm hastalığının tam olarak teşhis edilebilmesi için kesinlikle uzman bir doktordan yardım alınması gerekmektedir. Varsayımlar üzerine hareket etmemenizi tavsiye ederiz. Sizler için genellikle gözlemlenen otizm belirtilerini listeledik.
Yukarıda belirtmiş olduğumuz unsurlar otizmli hastaların üzerinde yapılan gözlem sonucunda elde edilmiştir. Bu unsurlar farklılık gösterebilmektedir. Tam olarak bir teşhisin yapılabilmesi için uzman kişilerden yardım alınması gerekmektedir.
0-2 yaş grubu otizm belirtileri, farklılık gösterse de bu yaş grubunda hastalık üzerinde tanı konulabilmesi oldukça zordur. Buna rağmen bir takım belirtiler dikkat çekmekte ve bunun üzerine yoğunlaşılmaktadır. Bebekler doğumdan yaklaşık 1 ay sonra göz teması kurabilmekte ve seslenişlere tepki göstermektedir. Ancak bir kısım otizm hastalarında bu tepkiler seslenişlere rağmen verilmemekte ve şüphe uyandırmaktadır. Bununda yanı sıra, çok sessizlik veya aşırı huysuzluk, tepkisizlik, jest ve mimik kullanımının olmaması, yabancı kaygısı yaşama, iletişim güçlüğü başta olmak üzere birçok nedeninde gözlemlendiğini dile getirebiliriz.
4 yaş otizm belirtileri de, 0-2 yaş grubu ile neredeyse aynı nitelikleri taşmaktadır. Ancak hastalığın yoğunluğu ve bebeklerin gelişim süreci otizm derecesini daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. 4 Yaş otizm belirtilerinde ön plana çıkanlara baktığımızda ise, isimlere cevap verememek, basit eylemleri yerini getirememek, ani duygu değişimleri yaşamak, iletişimde zorluk çekmek ve kelimeleri tam olarak telaffuz edememek gelmektedir. Bunun yanı sıra başta saydığımız belirtilerde 4 yaş grubunda sıklıkla rastlanılan otizm belirtileri arasında yer almaktadır.
Yetişkinlerde otizm belirtileri konusuna değinecek olursak, yazımızın başında otizmin doğuştan gelen bir değişim bozukluğu olduğunu dile getirmiştik. Ancak bu durumun bazı istisnai sonuçları da bulunmaktadır. Özellikle 80 yaş üstü yetişkinlerde de bazı otistik rahatsızlıkla karşılaşabilmek mümkündür. Bu belirtilerin ön plana çıkanı günlük görevlerin (yeme içme, tuvalet ve diğer ihtiyaçlar gibi) yerine getirilememesi olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra bakıma muhtaç kalınması, iletişim bozukluğu, kendini ifade edememe, duygusal tepkimelere cevap vermeme gibi belirtilerinde ön plana çıktığını ifade edebiliriz.
Otizmli bir bireyin hastalığının en etkin bir biçimde aza indirgenmesi için özel eğitime ihtiyaç duyulmaktadır. Bu eğitimlerde, bireyin sosyal anlamda kendisini ifade edebilmesi ve hayatını idame ettirebilmesi açısından önemli olgular işlenmektedir. Bunun yanı sıra Psikolojik destek ve otistik çocuğa yönelik davranış biçimleri hususunda da özenli ve dikkatli bir çalışma gerekmektedir. Tüm bu saymış olduğumuz hususlar Özel Eğitim Kurumları aracılığıyla aileye ve bireye yönelik olarak eğitim vermekte ve bilgilendirmeler yapılmaktadır. Bu hususların önemini başlıklar halinde sizlere açıklayacağız.
Otizmli bir bireyin gelişim bozukluğunun giderilmesi ve davranışlarını kontrol altına alabilmesi için özel bir eğitimden geçmesi gerekmektedir. Bunun sağlanması bireyin sosyal hayata sıkı bir şekilde tutunmasına olanak sağlayacak. Ayırca psikolojik anlamda kendisini rahat hissetmesine yardımcı olacaktır. Aynı zamanda özel eğitim kurumları sayesinde verilen destek ile birlikte otizmli bireyin iletişim becerisi kazanması ve yabancı kaygısından kurtulması da hedeflenen amaçlar arasında yer almaktadır.
Otistik bir çocuğa yapılan her davranış biçiminin onu etkilediğini asla unutmamalısınız. Sıcakkanlı ve anlayışlı davranışlar sergilemeniz bireyin sizlere olan güven hissiyatını arttıracaktır. Onlara sevgi ile yaklaşmanız aynı zamanda sizler ile iletişim kurmasına olanak sağlayacaktır. Bu durum onu sosyal hayata daha iyi bir şekilde hazırlayacaktır. Aksi yöndeki davranışların bireye zarar vereceğini unutmayınız. Bunun bilince bir yaklaşım sergilemeniz ve onu hayata hazırlamanız gerekmektedir.
Otizm sendromu olan bir bireyin, uzman bir psikiyatristen yararlanması onun ilerleyen dönemlerde daha rahat bir şekilde hareket edebilmesine olanak sağlayacaktır. Özellikle tam gelişim döneminde alınan bir psikolojik desteğin otistik birey üzerindeki etkisinin oldukça olumlu olduğunu söyleyebiliriz. Sizlere de bunu göz önünde bulundurularak otistik bireyin kendisini geliştirmesi açısından destek alabilirsiniz. Bunun yanı sıra sizlerde otizmli bireye olumlu yönde katkı sağlamak amacıyla aynı destekten faydalanabilirsiniz.
Postür bozukluğunun neden olabileceği pek çok bozukluk vardır bunlar da kifoz, skolyoz ya da lordoz gibi rahatsızlıklardır. Aslında kifoz ve lordoz eğrilikleri omuriliğimizin belirli bölümlerinde görülmektedir. Örneğin boyun omurları arasında lordoz, sırt omurları arasında kifoz ve bel omurları arasında yine lordoz eğrilikleri bulunmaktadır. Yanlış postür ve zamana bağlı hareketsiz eğilerek çalışma, yük taşıma işleri ile uğraşma veya masa başında uzun süre oturma gibi sebepler yüzünden bu eğrilikler artabilmektedir. O halde doğru ve normal duruş nasıldır ve postür bozukluğunu önlemek için nasıl durmamız gerekir konuşalım.
İlginizi çekebilir: Kaba Motor Becerileri Nelerdir
Oturarak iş yapanların, özellikle de mesleği bilgisayar ekranı başında olan veya oturarak çalışan terzi gibi meslek gruplarına dahil kişiler postürünü korumaları için uygulamaları gereken duruş şu şekilde olmaktadır;
Uyurken rahat olmak ve vücuda binen yükü belirli yerlerde toplamamak önemlidir. Sabah uyandığınız zaman boyun ve sırt ağrıları ile kalkıyorsanız uyku yatış postürünüzü de düzeltmeniz gerekmektedir. Doğru yastık tercihi ve doğru postür ile boynunuzun sabah kalktığınızda tutulmuş olmayacağını, sırtınızın ağrımayacağını göreceksiniz. Yatacağınız yatak sert ve düz olmalı ve yayları gevşek olmamalıdır. Çok alçak veya yüksek, çok yumuşak yastıklar tercih edilmemeli. Ortopedik yastık kullanılabilir.
Postür; Vücudun normal eğriliklerinin korunduğu ve eklemlere uygulanan kuvvetin vücuda eş olarak dağılması anlamına gelir. En az çaba ile elde edilen düzgün duruştur. Omurga ve duruş bozuklukları çağımızda hareketsizlik, yanlış egzersiz yapımı ve genetik hastalıklar olarak sıklıkla görülen bir durumdur. Masa başı iş yapanlarda, hareketsiz kalanlarda veya kazalar sonucu omurilik yaralanmalarında duruş bozuklukları meydana gelebilmektedir. Vücudun yanlış bir şekilde duruşu da omurilikte değişikliklere ve dolayısıyla da tıp dilinde kifoz olarak adlandırdığımız kamburluğa vesile olabilmektedir.
Sadece omurilik olarak değil yanlış duruş pek çok iç ve dış hastalıklara neden olmaktadır. Baş, boyun ve gövdenin doğru bir biçimde konumlandırılması ve duruş bozukluğunun önüne geçilmesi için doğru duruş alışkanlığı kazandırmak bu tür hastalıkların önlenmesinde önem taşımaktadır. Örneğin kamburluk gibi rahatsızlıklarda bel, karın ve kalça kasları güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Duruş bozuklukları olan kişilere fizik tedavi uzmanları ve fizyoterapistler tarafından eğitim verilerek kişinin vücudunu doğru bir şekilde kullanabilmesini, postür düzeltme egzersizlerini doğru bir şekilde uygulayabilmeyi veya doğru oturma, nesneleri doğru kaldırma-indirme gibi basit alışkanlıklar edinmeyi sağlamaktadır.. Postür eğitimi çocuk yaşta verilerek alışkanlık olarak kazandırılması esastır. Vücudumuz bizim evimiz ve ona iyi davranmayı öğrenmemiz gerekmektedir. Gelecek çağın en önemli hastalıkları hareketsizlik nedeni ile ortaya çıkacağı düşünülmektedir. vücut sağlığı güvence altına alınmalıdır.
İyi bir postür ile duruş ve dengeniz sağlam, görünüşünüz düzgün ve güzel olacaktır. Eklemlere yaptığınız basınç her iki tarafınıza da eşit ve eklemleriniz üzerinizdeki baskı daha az olacaktır. İyi bir postür sayesinde organlarınız daha düzgün çalışmaktadır ve daha az yorulmanızı sağlar. Sağlıklı bir hayat ve sağlam bir vücut duruşu için yapabileceğiniz postür düzeltme egzersizlerini şu şekilde listeleyebiliriz:.
İlginizi çekebilir: İnce Motor Becerileri Nelerdir
Motor gelişimi fiziksel büyüme ve merkezi sinir sisteminin gelişiminin getirisi olarak hareket becerilerinin kazanılması olayı olarak tarif etmek mümkündür. Çocuğun gelişimi arasında her şeyin arasında belirli ve orantılı bir ilişki vardır ve bu gelişimin göstergesi davranış olarak adlandırılmaktadır. Kaba motor becerileri büyük kas hareketleri kullanılarak performans sağlamaktadır. İnce motor becerilerden daha fazla enerji sarf etmeyi gerektirir. Oturma, emekleme, yürüme, koşma, zıplama, tırmanma, sekme, hoplama gibi büyük kasları kullanarak elde ettiğimiz hareketleri kapsamaktadır. Kaba motor becerileri denge kurabilmeyi ve vücudun koordinasyonunu sağlayabilmeyi gerektirmektedir. Çocuk spor yaparken ve grup halinde oyun oynarken kaba motor becerilerini geliştirmektedir. Kaba Motor Becerileri Nelerdir ? Kaba motor gelişimi ile çocuğun fiziksel uygunluğu arasında önemli bir bağlantı bulunmaktadır.
İlginizi çekebilir: İnce Motor Becerileri Nelerdir
Büyük kas hareketleri 4 grupta incelenmektedir.
İnce motor gelişimde de olduğu gibi çocuğun her yaşında farklı başarılar ve beceriler elde etmesi beklenmektedir. Genellikle 2-3 yaş civarları gibi çocuk denge ve koordinasyon hareketlerini oldukça geliştirmeye ve kaslarını daha iyi kullanmaya başlamaktadır. Çocuğun motor gelişim açısından gelişimsel sürecinin takip edilmesi ve yaşına göre kullanabildiği becerilerin analiz edilmesi ebeveynler açısından önem taşımaktadır. Çocuğun yaş grubuna kıyasla daha geç kaba motor becerilerini yerine getirmesi veya bazı becerileri yerine getirememesi dahilinde bir uzmana danışmak zorunludur. 6 yaşa kadar çocuğunuzun edinmesi gerektiği becerileri yaş ve aylık gruplara ayırarak gösterelim;
3 aylık bebeklerde kaba motor gelişim:
6 aylık bebeklerde kaba motor gelişim:
12 aylık bebeklerde kaba motor gelişim:
1 yaş çocuklarda kaba motor gelişim:
2 yaş çocuklarda kaba motor gelişim:
3 yaş çocuklarda kaba motor gelişim:
4 yaş çocuklarda kaba motor gelişim:
5 yaş çocuklarda kaba motor gelişim:
6 yaş çocuklarda kaba motor gelişim:
Motor gelişimi destekleyecek ve çocuğun eğlenerek verim alacağı aktiviteler kaslarını yeterince kullanabileceği ve enerji harcayabileceği oyunlar olmalıdır. Çocuk, arkadaşları ile birlikteyken oyunlardan daha fazla keyif almaktadır. Ebeveynlerin görevi çocukları için güvenli ve kendini yalnız hissetmeyeceği ortamlar hazırlaması olacaktır. Ebeveyn, çocuğunun hareketini kısıtlamamalıdır. Çocuğun koşma ve zıplama gibi kaslarını ve enerjisini kullanabilmesine olanak sağlamalıdır. Bu tür desteklerin haricinde motor gelişimi geliştirmek için eğlenceli aktiviteleri sıralayalım.
Çocuğun kendi vücudundan maksimum düzeyde yararlanması ve kendi hareketlerini keşfedebilmesi sağlanması esastır. Ebeveynin çocuğu için hobi alanlarını bulmasında yardımcı olması ve hoşlanabileceği aktiviteleri beraber deneyerek öğrenmeleri gerekmektedir.
İlginizi çekebilir: Postür Bozukluğu
İnce motor becerileri doğumdan başlayıp gelişim sürecince edinilerek el işleri ile ilgili faaliyetlerin yerine düzgün olarak getirilebilmesini sağlamaktadır. Çocuğun ellerini kullanarak kendi öz bakımını ve akademik becerilerini karşılayabilmesini, işlerini yerine düzgün olarak getirebilmesini sağlar. İnce Motor Becerileri Nelerdir ? Örnekler üzerinden gitmek gerekirse ince motor sayesinde yerine getirilen becerileri şu şekilde sıralayabiliriz;
İlginizi çekebilir: Kaba Motor Becerileri Nelerdir
İnce motor becerileri doğumdan itibaren belirli dönemlere ayrılarak gözlemlenmektedir. Çocuğun gelişimi boyunca farklı dönemlerde farklı ince motor becerilerini gözlemlemek mümkündür. Örneğin bir yaşında olan bir çocuk oyuncak küpler ile oynarken ancak 3-4 tanesini üst üste dizmeyi başarabilir. Bir yaş grubunda olan bir çocuktan bu oyuncak küpler ile detaylı ve düzgün şekiller oluşturması beklenemez. Bu tür bir beceriyi altı yaşlarında tam anlamıyla kazanabilmesi beklenir. Doğumdan itibaren altı yaşın sonuna kadar edinilen ince motor gelişimlerini konuşalım.
0-4 Ay:
4-5 Ay:
6-7 Ay:
8-9 Ay:
10-12 Ay:
1 Yaş:
2 Yaş:
3 Yaş:
4 Yaş:
5 Yaş:
6 Yaş:
İnce motor gelişimi kazanımlarını yerine getirmekte güçlük veya problem yaşayan çocuklarda bu becerileri geliştirmeye yönelik çalışmalar uygulanmalıdır. Çocuğunuzda ince motor becerileri için bulunduğu ay veya yaş grubu içerisinde yerine getirebilmesi gerektiği becerilerde birtakım problemler ve gecikmeler yaşandığını düşünüyorsanız bir uzmandan yardım almanız gerekmektedir. Çocukların ince motor gelişim takibi için Denver gelişim tarama testi uygulanmaktadır.
Çocukların ince motor becerilerini evinizde yapacağınız etkinlikler ile geliştirebilirsiniz. Özel eğitim gereksinimi olan çocuklarda da yine aynı şekilde el becerilerini kuvvetlendirecek araçlar ile desteklemek gerekmektedir. Çocuğun el aktivitelerini geliştirebileceği araçlardan yararlanmak faydalı olacaktır. İnce motor nasıl geliştirilir? Maddeler şeklinde anlatalım.
İlginizi çekebilir: Postür Bozukluğu
Uyku öncesi kitap okuma aktivitesi için ideal kitaplardan biri olan Her Şeyi Bilen Aslan, 3 ile 6 yaş arası çocukların gelişimleri göz önüne alınarak kaleme alınmış. Çocuklar tarafından kolay anlaşılabilmesi için basitleştirilmiş bir dile sahip olan kitap, sürükleyici olay örgüsü ve eğlenceli diliyle ilgilerini toplamayı başarıyor. Çocukların dil becerilerinin gelişmesine yardımcı olurken neden ve sonuç ilişkisini daha rahat kurmalarına ve uykuya dalış sürecini kolaylaştırmaya yardım ediyor. Uyku öncesi, ebeveynler ve çocuğun birlikte kalite zaman geçirmelerini sağlıyor ve uyku öncesi rutininin oluşmasına yardımcı olarak çocukların hayal güçlerine de olumlu yönde katkıda bulunuyor. Her şeye her zaman hayır diyen inatçı bir aslan yavrusunun başından geçen olayları anlatan kitap, 2 ile 3 yaş arası çocuklarda gözlemlenen her şeye itiraz etme durumunun kırılması konusunda anne ve babaların yanında oluyor. Eğlenceli hikâyesi altında çocukların bu dönemi atlatmalarına yardım eden nasihatler barındırıyor. Diğer taraftan, ebeveynlerin çocukların her şeye itiraz eden tavırlarını kırmaları için pratik ve eğlenceli bir oyun da öneriyor.
Pedagogların tavsiye ettiği serilerden bir kitap..
Hikayedeki resimlemeler olay örgüsünü anlamlandırmada ve çocukların uykuya dalmadan önce uykuya dalmakta zorlanan biri daha olduğunu gösteren sevimli bir diller anlatılmış etkileyici bir kitap..
Anne tavuk tarafından civcivlerine neşeli bir şekilde aktarılan kitap, ister okul öncesi ister daha büyük yaştaki çocuklarla olsun birçok ebeveynin zaman zaman yaşayabileceği bir sorun olan okula gitmek istememe konusu ile ilgili yardımcı bir kaynak niteliği taşıyor.
Okula gitmek yerine ormanda dolaşmayı seçen zebranın bir panterle karşılaşması ve sonrasını konu alan kitapta okulda neler öğrenildiğini ve neden okula gidildiğini farklı bir bakışla öğreniyoruz.
Hikayeyi anne tavuk anlatıyor!!
Şekeri çok seven kurt ve ah şu haylaz civcivler yok mu! Işıklar sönüp de yatağa girme zamanı geldiğinde, evde kopuyor bir tantana ve başlıyorlar hep bir
ağızdan itiraz etmeye. Ama tüm bu sevimli itirazların bir anda sonunu getirecek bir şey var… Uykudan önce okunacak kısa bir hikâye.Şekeri çok seven bir kurtun yaşadıklarını anlatan eğlenceli ve keyifli bir hikaye..
Moli hayal kırıklıklarıyla baş etmekte biraz zorlanıyor. Bu yüzden öğretmeninin okulda uyguladığı, “Hayatta her zaman istediğin olmaz ve bu durumu sorun etmezsin,” kuralından pek hoşlanmıyor. Ne var ki ailesinin bu kuraldan haberi yok, bu yüzden Moli evde bazı şeyleri sorun edebiliyor. Fakat bir gün kardeşiyle yaşadığı bir anlaşmazlıktan sonra, Moli bu kuralı evde de uygulamanın da iyi olacağına karar veriyor…
Çocuklarımızın davranış eğitimini pekiştirmek ve kendilerini çeşitli konularda geliştirmek için yol gösterici bir kitap…
Minik aslan yorulmuş ve çok uykusu gelmiş, ama yatağa gitmeyi istemiyor bir türlü. Gün bitti, şimdi uyku zamanı. Peki, nasıl uyuyacak? Hadi gel uykucu aslana gösterelim. Uyumadan önce çocuklarınızla keyifle uykuya dalmasını sağlayacak uyku eğitimi vermek istediğiniz çocuklarınız için faydalı bir başlangıç olan, anlatımı ve resimleriyle de favori haline gelen kitap okumayı daha zevkli hale getiriyor. Çocukların özellikle büyük ve anlaşılır resimlerin, anlatılanla doğrudan uyuşan çizimlerin, büyük ve az yazı ile bütünleşmesini tercih etmesi sebebiyle beğeni toplayan kitap, aranılan niteliklerin tamamını içeriğinde barındırıyor.
Minik timsah bir şeyler yiyor, çıtır, çatır, çutur! Yemek bitti, şimdi diş fırçalama zamanı. Peki, dişlerini nasıl fırçalayacak? Hadi gel haylaz timsaha gösterelim. Çocuklarımızın dişlerini nasıl fırçalaması gerektiğini pekiştirmek için eğlenceli bir hikaye..
Özbakım becerilerini destekleyici bu sevimli hikayede yıkanınca beneklerinin yok olacağından korkan bir zürafayı anlatmaktadır.
UZMAN ÖĞRETİCİ
ZEYNEP TOPAL
Çocukta özgüven kavramı çocuğun doğumundan itibaren başlar. Özgüvenin temelleri çocukluktan itibaren atılmaktadır denilebilir. Çocuğun hayatının bütün kişilik dönemlerinde ve evrelerinde onu önemli derecede etkiler. Özgüven, kişinin kendini tanıması, kendini sevmesi ve değer vermesi ile onun duygularının gelişimi açısından önemlidir. Ayrıca, kişinin kendi kendine sorumluluk alması, kendini olduğu kişi gibi kabul etmesi, kendine karşı olumlu duygular beslemesi de özgüven gelişiminin bir parçasıdır. Bunun yanı sıra, olumlu benlik algısı da bu kavram ile eşleştirilebilir. Çocuğun ailesinin ona yaklaşımları ve yaşamı boyunca ona verdiği mesajlar aracılığıyla gelişen, bununla birlikte çocuğun yaşamı boyunca bulunduğu her ortamda, örneğin okulda, evde ve arkadaş çevresinde gelişim göstermeye devam eden bir yapıdır.
Çocuğun özgüven gelişimini etkileyen birçok durum vardır fakat ilk olarak çocuğun doğumu ile anne babaya olan güven duygusunun gelişiminin özgüven duygusuna büyük etkisi vardır. Anne babanın çocuğuna karşı olan olumlu ve olumsuz tutumları, çocuğundan beklentileri çocuğun kendisi ile ilgili oluşturduğu olumlu duygularına yapıcı veya yıkıcı etkilere sahip olduğu bilinmektedir. Çocuğun içinde bulunduğu bu sosyal çevreler onun duygu ve davranışlarını değiştirir. Hayatı boyunca aldığı kararlar ve uyguladığı tutumlar özgüveni ile doğrudan bağlantılıdır. Aile içerisinde gerçek anlamda sevildiğini ve ihtiyaçlarının doğru bir şekilde giderildiğini hisseden çocuklar, etrafında gelişen olumsuz duygulardan çok fazla bir etki görmeyecektir veya bu olumsuz durumlardan etkilense bile durumlarla nasıl baş edebileceğinden haberdar olacağından savunma mekanizması geliştireceğinden olumsuz durumlarla kolaylıkla baş edebilecektir. Diğer bir yandan, özgüveni fazla gelişemeyen çocuklar, yani ailesi tarafından sürekli bir ihtiyaç karşılayamamış ve olumsuz bir şekilde tutumlara maruz kalan çocuklarda olumsuz durumlar karşısında baş etme fazla olmayacağından yıkıcı bir etkiye sahip olacaktır.
Bazı ebeveynler çocuklarına aşırı derecede korumacı davranırlar, çocukları bir sorunla karşılaştıklarında onların zarar görmemesi ve sorunla yüzleşmemeleri için sorunu çocuklarından önce kendileri ortadan kaldırmaya çalışırlar ve bundan dolayı çocuklar bu durumlarda karşı karşıya geldiklerinde hiçbir sorumluluk almadan çaresiz kalırlar ve ne yapacaklarını bilemezler. Kendilerine karşı güvenleri eksik olduğundan her olumsuz durumda sorundan kaçmaya çalışarak o olayın üstünü örtmeye çalışırlar ve bu da onların yaşamları boyunca hep çaresizlik ve özgüven eksikliği ortaya çıkar.
Çocuğun kişilik ve özgüven gelişiminin temelinin ailede atıldığı göz önünde bulundurulduğunda, ailenin ve bunun yanı sıra çocuğun sosyal çevresisin desteği büyük ölçüde özgüven desteği açısından büyük önem taşımaktadır.
Özgüven eksikliği neredeyse bütün çocuklarda ortaya çıkması muhtemel bir durumdur, fakat bunun eksikliğe dönüşmesinin önlenmesi ailelerin ve yaşadıkları sosyal çevresinin elindedir. Çocuğun özgüven eksikliği aileler tarafından gözlemlenmeli ve gerektiği yerlerde çocuğa psikolojik destek verilmelidir.
Psikolog İrem ÖZ
Özel Eğitim Ve Rehabilitasyon Merkezlerimiz Ankara'da birden çok şubesiyle, 2006 yılından beri desteğe ihtiyaç duyan öğrencilere, ihtiyaç duydukları alanlarda kişiye özel hazırlanmış eğitim programlarıyla bireysel eğitim vermektedir.
Son Yorumlar